Balık avcısı Mustafa Taviloğlu’nun “Rastgele” sergisinde 1000 e yakın balık yorumundan en etkilendiğim parçanın hikayesini dinledikten sonra, Mudo ile olan bağımı paylaşmak istedim. 2019’un en iyi mağazası ödülüne layık görülen yeni Maslak Mudo Concept, Türkiye’de mağazacılığın çıtasını çok yükseğe çıkardı. Görünenin arkasındaki yapıyı çok iyi bildiğimden, bu yeni oluşum tam da olması gerektiği gibi hayat bulmuş yeryüzünde.
6.500 metrekarelik bu alana patron Mustafa Taviloğlu’nun girişiyle, gür sesi her yerden yankılanıyor. Dostlarına, çalışanlarına hitap etme şekline tebessüm etmemek imkansız. “Oooooooooooyyyyy bebeğiiiiim, güzeliiiiiim, hoşgeldin” şeklinde tatlı, sevgi dolu ve içten. Eğer denk gelecek kadar şanslıysanız, gözleyip Rastgele sergisine girişini yakalamanızı ve balıkların hikayesini ondan dinlemenizi öneririm. Bu hikayeleri birçok kez, farklı ziyaretçilerle keyifle dinledim, ancak daha önce hiç dikkatimi çekmeyen minicik bir heykelciğin hikayesinden çok etkilendim.
Sakallı bir Çinli adamın tuttuğu bir kürdan -oltayı temsilen- ipin ucuna bağlanmış bir balık. Mustafa Bey parmağıyla 10 cm’lik heykelciği işaret ederek “Bu çok güzel bir efsanenin sembolü” dedi. Çin’e ilk gidişinde almış bu heykelciği. Yerel objeler satan dükkanda aynı boyuttaki tüm kardeşleri birkaç dolar iken bu 20 dolarmış. Neden özellikle onun daha pahalı olduğunu sorunca, onun özel olduğunu söylemiş satıcı, dahasını anlatmamış, Mustafa Bey de sormamış, almış heykelciği koleksiyonuna katmış. Geçen ay Çinli bir ziyaretçi bu kadar eser arasından onu hemen fark etmiş, “nereden buldunuz bunu, çok değerlidir bu balıkçı” demiş.
Evvel zaman içinde, bir Çin kasabasında bir adam varmış. Her sabah güneşin doğuşundan batışına kadar aynı kayanın üstünde oltasını atarmış. Ancak hiç balık tutamazmış. Birçok kişiye ilham vermiş, hepsi akşam evine bir sürü balık götürürken bu adam yıllarca eve eli boş dönmüş. Kasabalılar artık merak etmeye başlamışlar “Bu adam ömrü boyunca olta tuttu neden balık tutamıyor?” Gitmişler yanına nedenini anlamaya… Oltasını çıkarmışlar sudan, misinanın ucunda ne kanca var ne de mama! Parmak kadar bir metal parçası bağlı misinanın ucuna, “Sen bunla nasıl balık yakalayacaksın, boşuna olta atıyormuşsun yıllardır” demelerine karşılık artık yaşlanmış olan amca “ben buna gelecek balığı bekliyorum” demiş. Hikaye tüm kasabaya, ardından hükümdara kadar ulaşmış. Bu oltaya gelen hükümdar “getirin o adamı saraya, her gün beni görecek” diye talimat vermesiyle balıkçı amca saraya yerleşmiş. Ömrünü oltasına adayan adam “benim de balığım buymuş” demiş.
Bay Mudo, 2014 Contemporary İstanbul sanat fuarında makaron heykellerimden oluşan bir işimi koleksiyonuna katmıştı.
Sonrasında Mudo ile yapmak istediğim bir iş birliği sebebiyle kendisiyle tanıştım. “Eğer eserini almadan önce seni tanısaydım, hep iyi bir sanatçı olduğundan şüphe duyacaktım” dedi bana.
Balık tutkusunu öğrenince, “Shark” adlı eserimin onun himayesine girmesi gerektiğini hissettim ve kendisine hediye ettim. Rastgele sergisine girince hemen sağdaki duvarın tam ortasında sergilenmekte şu an.
Rastgele akvaryumunun en hoş yanı, dünyanın her yerinden sanatçının balıklarının bir arada olması. Diğer hoş yanı ise, Türkiye’nin önemli sanatçılarının balık temalı eserlerini barındırması ve bunların çoğunun ya ona özel üretilmiş olması ya da içtenlikle ona hediye edilmiş olması. Köpek balığım yeni koruyucularına kavuşunca, Mustafa Beyin eşi Luset Hanım, eserimin hatlarına uygun özel yapım metal bir çerçeve yaptırmış. Çok beğenilen bu çerçeve ile eserim tamamlanmış oldu.
2016 yazında, Japonlara özgü altınla tamir sanatı “Kintsukuroi”yi andıran bir teknik geliştirdim. Mudo Outlet mağazasından deforme olmuş ürünler seçtim, bunlardan 5 tanesi 180 cm boyunda çatlakları olan porselen vazolardı. Bu çatlakları hedef alarak, imzam yerine geçen poliürethan zemin kaplama malzemesini uyguladım.
Vazoların her tarafında farklı abstrakt resimler oluşunca, hangi yönünün öne gelmesi konusunda kararsızlığa düştüm ve eserleri olabilecek en iyi şekilde sunabilecek fikri bulmuş oldum. Tiyatro sahnesi altyapıları yapan insanları bulup vazoları kendi ekseninde döndürecek kaideler yaptırdım. Geri dönüşüm temalı “Sauce” adını verdiğim sergimi Sunset Restaurant’da gerçekleştirdik.
Vazolar İstanbul Boğazı arka fonunda, yeşillikler içinde kendi eksenlerinde yavaşça dönerek sergilendi. Yine mağazadan seçtiğim üç farklı boy yuvarlak masa üzerinde Jüpiter, Neptün ve Mars gezegenlerini yorumladım, üzerlerinde yemek yiyelim diye.
Bu yıl ocak ayında gerçekleştirdiğim Neverland adlı sergimde de Mudo ile aynı geri dönüşümlü işbirliğini tekrar ettik.
En güncel aksiyonumuz ise Petra Roasting Company ve Mudo Concept’in ortak kararıyla konumlandırdığımız “Sweetzerland” adlı enstelasyonum.
Bu görseller Mustafa Taviloğlu’nun, sanatsal üretimimde ve sunumlarımda ne kadar etkin ve tamamlayıcı bir rol oynadığını açıkça gösteriyor. O bana tanıştığımız andan beri her konuda konuşabildiğim, danışabildiğim gerçek bir arkadaş oldu, sadece bana değil bir çok Türk sanatçısına babalık yaptı. Tuzla’daki merkez deposunda bir çok eser müze kalitesinde sergileniyor. Öyle gelişigüzel biriktirilen parçalar değil bunlar, her biri ayrı ayrı anlam yüklü ve bütün olarak da bir tarza sahip. Hem Tuzla, hem de genel merkez binasındaki görsel kalitenin, bu yapılanma içinde hizmet veren tüm insanların benliğine nüfuz etmiş olduğunu anlamak hiç de zor değil.
Sanatçısını gururla yanında taşıyan, varlıklarından keyif alan, yaratım sürecine asla müdahale etmeden saygıyla izleyen, sanata aşk ile bağlı olan değerli arkadaşım Mudo ile ilk projemizi İstanbul’daki darbe girişiminden bir ay sonra gerçekleştirmiştik. Sonrasında da ülkede herkesin ekonomik endişesi sürerken, işbirliğimiz devam etti. İfade etmek istediğim şey, yaygın olarak sanat eserlerinin dekoratif obje ve lüks olarak görüldüğü ortamda, karamsar düşüncelerin hakim olduğu süreçlerde birlikte aldığımız aksiyonlarla, bir çok kişiye umut ve motivasyon vermiş olmamız bu birlikteliğin en değerli tarafını oluşturuyor…
SEVINCY