Farklı dizileri veya filmleri izlemeyi bu kadar sevmemizin nedenlerinden biri, bize gerçekten hitap eden ve hikayelerini önemsediğimiz bazı karakterlerin varlığıdır. Ancak bazen senaryo yazarları onlara ilk bakışta pek açık olmayan bazı gerçekten derin anlamlar ve özellikler bahşeder.
1. Daenerys Targaryen, Game Of Thrones.
Dizi boyunca Daenerys çeşitli şekillerde görünür. Sürekli istismara uğradığı oldukça sağlıksız bir ailede büyüdü. Psikologlar, çocukluk travmalarının ve korkularının onu üç rolden oluşan bir döngüden geçirdiğini açıklıyor.
- Kurban
- Kurtarıcı
- Saldırgan
İnsanları kurtardı çünkü kimse onu kurtarmadı. Güce sahip olmak istiyordu çünkü uzun bir süre kendi hayatını kontrol edemiyordu. Böylece deneyimi, bir kişinin zorlu geçmişinin onu daha güçlü hale getirebileceği gibi aynı zamanda hem kendi hem de diğerlerinin hayatlarını mahvettiğini gösterdi.
2. Carrie Bradshaw, Sex and the City.
Tüm düşünceleri ve eylemleri aşkı bulmakla ilgilidir. Ancak sıkı, basit veya açık ilişkilere ilgilenmez. Gerçek aşktan yoksun olduklarını düşünür.
Ancak, farkında olmadan gerçek bir ilişkiden ve evlilikten kaçıyor gibi görünüyor. Bunun kanıtı, yalnızca aciz ve uzun süreli ilişkilerle ilgilenmeyen veya ona karşı hisleri olmayan erkekleri seçmesidir. Eğer yalnız olduğunu anlasaydı, illüzyonların peşine düşmez ve hayatı daha iyi olurdu.
3. Gregory House, House MD.
Kendine çok güvenen, son derece entelektüel, her zaman kuralları çiğneyen ve insanlarla geçinemeyen bu tür karakterler çok çekici ve sosyopat olarak kabul ediliyor.
Gerçek sosyopatlar empati kuramazlar, onlar için sevgi ve arkadaşlık gibi şeyler yoktur. Fakat Gregory House örneğinde, saklamayı tercih etse de, onun dolu dolu olduğunu görürüz. Arkadaşları, meslektaşları ve hatta hastaları kendilerini kötü hissettiklerinde her zaman fark eder ve bazen gerçekten kaba bir tavırla onlara yardım etmeye ve onlara bakmaya çalışır.
4. Cersei Lannister, Game Of Thrones.
Bu güçlü kadın istediği her şeyi almaya hazır, herkesi manipüle ediyor ve kesinlikle acımasız görünüyor. Her zaman başkalarından üstün hissetmesi onun için çok önemlidir ve tüm bunlar, psikologların da işaret ettiği gibi, bir narsist için çok tipik.
Dahası, bu insanlar birini gerçekten sevemezler. Cersei’nin kayıtsız olmadığı tek şey çocukları olsa da, bu bir soruyu gündeme getiriyor: Bu gerçek aşk mı yoksa sadece kendi yansımasını mı görüyor?
5. Monica Geller, Friends.
Kulağa gerçekten şaşırtıcı gelebilir ama burada başka bir narsist var. Şirin Monica’yı hiç bu şekilde düşünmemiş olabilirsiniz ama aslında psikologlara göre onu narsist yapan bazı özellikler var. Çocukluğu boyunca ağabeyinin gölgesindeydi ve bir yetişkin olarak bu travmatik izin üstesinden gelmek istedi.
Mükemmeliyetçi oldu, disiplini ve kontrolü seviyor. Dahası, kalıcı bir kazanma arzusu var ve bir şeyi ilk yapan kişi olmak istiyor. Bu aslında kişiye pozitif enerji ve kendine güven veren sağlıklı bir narsisizm tezahürüdür.
6. Samantha Jones, Sex and the City.
Samantha gerçekten de ne istediğini bilen ve başkalarının fikirlerini pek umursamayan çok bağımsız bir kadın. Birkaç ”kabul edilmiş” sosyal normlara karşı çıkıp, bir ailesi ve çocuğu olmamasını seçer. Asla partnerlerine güvenmez ve kendini herkesten daha çok sever. Bununla birlikte, burada psikologlar yakın bir ilişki içinde olma yeteneğini sorguluyor.
Her zaman mesafeli durur ve duygusal olarak bir ilişkiye dalmaz, kimseye ihtiyacı olmayan kişi olmayı tercih eder.
7. Susan Delfino, Desperate Housewives.
Bu, psikologların inandığı gibi, bir kurbanın psikolojisine sahip başka bir karakterdir. Bu insanlar kendi sorunlarını çözmekten kaçınırlar. Dahası, diğer birçok seçenek arasından acı çekmeyi seçtiği ve hayatını daha iyi hale getirmek için çok az şey yaptığı görülüyor. Bu, annesiyle olan dengesiz bir ilişkiden kaynaklanıyor. Bununla birlikte, koşullarından kaçmaya çalışan bir kurban örneği olmasını daha güvenilir erkekler bulma ve hatta istikrarlı bir iş bulma girişimlerinden görüyoruz.
8. Miranda Priestly, The Devils Wears Prada.
Asla memnun olmayan, başkalarının fikirlerini asla kabul etmeyen ve gerçekten üst dizey bir profesyonel olan patron-mükemmeliyetçi. Herkes ondan korkuyor ama aynı zamanda çalışanları da ona hayran kalıyor ve işlerini asla bırakmıyor. Bu psikologların dediği gibi, tipik Stockholm sendromuna benziyor: Patron ne kadar katı olursa, herkes işini o kadar iyi yapar.
Ancak bu karakter başka bir şey saklıyor. Çok başarılı, saygı duyulan ve bağımsız ama hiç de mutlu görünmüyor. Yani filmde ideal bir rol model değil, daha çok uyarıcı bir karakter. Kariyerine çok şey verdi ve artık bunun dışında yaşayacak hiçbir şeyi yok.
Kaynak: Brightside
